Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan İstanbul İstanbul...
1050 kilometre mesafeyi aşarak geliyoruz, yeryüzünün incisi İstanbul’a!
Dünyanın en büyük metropol kentlerinden birisi olan İstanbul, şuan kanatlarımın altında!
Gökyüzünden seyreyliyorum, yeryüzünün Payitaht Şehrini!
Şehrin ortasından, nazlı nazlı akan bir nehir görünümünde boğazı, boğazın pırlantası, Kızkulesi ve Yedi Tepeli Şehrin her tepesinde, göklere yükselen minareleriyle görkemli camileri; sanki her tepede heybetli bir evliya, bağdaş kurmuşta açmışlar ellerini semaya, duaya!
Haşyet ve hayranlıkla bu muhteşem manzarayı izleyerek, yeryüzüne ayak basıyoruz.
Sabiha Gökçen Havalimanı, ne kadarda yoğun bir yer! Bütün alan uçaklarla dolu, dünyanın her yanına, Ülkemizin de bütün şehirlerine buradan uçaklar kalkmakta ve bunlarla ilgilide, terminal binasında durmadan, Türkçe-İngilizce anonslar yapılmakta!
Şehirlerarası otogarlardaki bir manzara geliverdi şimdi aklıma! Daha otobüs terminaline girmeden, ‘nereye gidiyorsun, abi-abla-kardeş, gel gel, hemen otobüs kalkıyor’ diyerek, kapıda simsarlar karşılıyorlar ya, işte bu anonsları da onlara benzettim.
Eskiden, bilmediğimiz bir yere gitmek çok zordu. Gelene geçene adres sorardık. İstanbul’da adres sormaksa, nafile bir uğraştır! Çünkü sorduğunuz beş kişiden üçü, ‘bilmiyorum kardeş, bende yabancısıyım’ der, ikisi de ancak kendi oturdukları semtleri biliyorlardır!
Şimdi ise, eğer akıllım telefonunuz varsa, adres bulmak çok daha kolay!
Google, bütün dünyayı fişlemiş! Google’ye bulunduğunuz konumu ve gitmek istediğiniz yeri söylemeniz yeterli! O sizi elinizden tutup gideceğiniz yere kadar götürüyor!
Kısa seyahatimde, gözlemleyebildiği kadarıyla İstanbul, Ülkemizin genelinden, onlarca adım ileride, gelişmiş-modern bir kent olarak Türkiye’nin lokomotifi durumundadır!
Bir yerin, gelişmişliği veya geri kalmışlığı hakkında değerlendirme yapabilmek için ya eski durumuyla veyahut ta başka bir yerle kıyaslamak gereklidir! Dolayısıyla, İstanbul’daki, gözlemlerim ve hoşuma giden uygulamalarla ilgili, şuan ikamet ettiğim Bursa arasında bir kıyas yapmaya çalışacağım.
Sabiha Gökçen Hava Limanından çıktık ve google’nin yönlendirmesiyle durakta bekleyen belediye otobüslerinden birisine yöneldik. Otobüse bineceğimiz sırada, toplu taşıma araçlarına binmek için gerekli olan kart geldi aklımıza. İstanbul'a yeni ayak basmışız, dolayısıyla henüz kartımız da yoktur! Sorun değil dediler, otobüse binip, koltuğumuza yerleştikten sonra bir görevli gelip ücretleri topladı!
-Bursa’da, böyle bir şey mümkün mü? Eğer kartınız yoksa veyahut ta, kartı tuttuğunuzda, cihaz sertçe, ‘dıııt’ diye öterken, sinirinden kızaran ekranda ‘Bakiye Yetersiz’ fırçasıyla, pardon uyarsıyla karşılaşmışsanız iki seçeneğiniz vardır, ya gerisin geri otobüsten inmek ya da diğer yolculara boynunuzu bükerek, kartlarını kullanmak için ricada bulunmak!
Acaba diyorum ki, Erzurum ve İstanbul’da olduğu gibi, kartı olmayanlardan veya bakiyesi yetersiz olanlardan ücret alma yetkisi, otobüs şoförlerine verilemez mi ya da otobüslere kart dolum cihazları konulamaz mı? Sonuçta her şey insanların hayatını kolaylaştırmak için değil midir?
İstanbul’da, belediye otobüslerinde ve metroda gördüğüm, hoşuma giden bir başka uygulamada, araçların içerisindeki uyarı ekranlarıydı!Bursa’da da bazı otobüslerde ve metroda bu ekranlardan bulunmaktadır. Fakat buradakiler ya aktif değil, kapalılar ya da bu ekranlarda devamlı anlamsız görüntüler ve reklamlar dönüp durmaktadır.
İstanbul’dakilerde ise, hem sesli olarak hem de görüntülü, varacağınız ve vardığınız duraklar belirtilmektedir. Bu ekranlar sayesinde, ineceğiniz durağı geçme endişesiyle, durmadan kıpraşarak, yanınızdakine, ‘acaba şu durağa yaklaştık mı, yoksa geçtik mi’ diye sorular sormak zorunda kalmıyorsunuz! Gözünüz ekranda olsun yeter, o, yaklaştığınız durakları söyleyerek sizin gönül rahatlığıyla yerinizde oturmanızı sağladığı gibi, ineceğiniz durağı da önceden bildirerek hazırlanmanız için uyarmaktadır!
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; Havalimanı binasından çıkarken, burada ki turizm ofisinin bankosunda yer alan, İstanbul Raylı Sistemler Ağ Haritasını aldım, çok işime yaradı! Öncelikle bu sistemi kuranlara, tüm kalbi duygularımla şükranlarımı sunarken, haritayı hazırlayanlara da teşekkür ediyorum.
İstanbul metrosuna bininceye kadar, Bursa metrosundan; duraklarının uygun yerlerde olmaması haricinde bir şikâyetim yoktu! Ancak İstanbul metrosunu görünce, bu Şehrin yani Bursa’nın metrosunu, özelliklede vagon şeklini belirleyenleri kınamak geldi içimden!!
Eğer Bursa metrosu, İstanbul’dan önce yapılmış olsaydı, kimseye sözümüz olamazdı. Fakat biliyoruz ki, İstanbul metrosunun evveliyatı Bursa’dan çok öncelere dayanmaktadır. Bu Ulu Şehre metroyu kuranlar öncelikle bir adım ötelerindeki İstanbul metrosunu gidip görseymişler ya!
Biliyorsunuz Bursa metrosunun vagonlarından birbirlerine geçiş imkanı yoktur! Bir vagon tıklım tıklım doluyken, diğer vagon bomboş olabiliyor! İşte İstanbul metrosunun farkı bu; vagonlar arası geçiş imkânı olduğundan, daha da kullanışlıdır.
Yazımız, Üç Şehirde, “Ulu Şehir Bursa” ile devam edecektir..
İsmail Hakkı Kavurmacı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder